Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemi ile Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş
dönemi arasında yaşayan Yunus Türk-İslam medeniyetinin yapı taşlarındandır.
Moğol istilası sebebiyle Anadolu'da, korkunç bir zulmün yaşandığı 13.yüzyılda o çetin
ve kaotik bir dönemde yaşayan Yunus Emre, aynı devrin insanları olan Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmi ve Hacı Bektaş-ı Veli ile bir araya geldiği rivayet edilmektedir. Hatta bir menkıbeye göre
Yunus, mürşidi olan Tabduk Emre ile Hacı Bektaş-ı Veli’den “buğday istemesi vesilesiyle”
tanışmıştır.
Vefatının üzerinden tam 703 yıl geçmiş olmasına karşın dinimizin emrettiği “İnsan
sevgisi ve iyi insan olma” üzerine sahip olduğu düşüncelerinin ufkumuzda açtığı çağlar üstü
hislerle, bize hissettirdikleriyle manen en unutulmaz değerlerimizden birisi haline dönüşmüştür
bizler için.
Yunus, yaşamın amacını, varoluş nedenini sorgulamış, “Ben kimim? Dünyaya niye
geldim? Öleceksem niye varım? Benim başka canlılardan farkım nedir?” diye sormuş, neden
varsam o nedene uygun yaşamalıyım demiştir.
Düşünceleri; “dünya hayatının bir sorgusunun olacağı, yaptığımız ve
yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğimiz” üzerine olmuştur. Hiçbir şey yapmayanın hiçbir
hata da yapmayacağını vurgularken, en büyük hatanın hiçbir şey yapmamak olduğunun altını
çizmiştir.
Anlam arayışı içine giren bir kimsenin eninde sonunda “hakikat, yani ilahi aşkı”
bulacağı kanaatinde olmuş, insanın her koşulda hareket içinde olması gerektiğini savunmuştur.
İnsanın “dış dünyadan izole, dünyevi işlerden el çekerek” değil, aksine dünyevi işlerle
yoğurularak özünü bulması gerektiğini” vurgulamış, mana âleminin tadına varılabilmesi için
çok güzel bir tarif vermiştir:
“Tövbe kökünü istiğfar yaprağı ile kalp havanında tevhid tokmağı ile döv, insaf
eleğinden geçir muhabbet balı ile aşk ateşinde pişir, kanaat parmağı ile sabah akşam ye"
Yunus Emre’nin Divan’ında geçen “Kayseri Tebriz ü Sivas Nahcuvan u Maraş Şirâz,
Gönül sana Bağdâd yakın âlemlerde dîvândasın” beyiti ile şehrimiz Kayseri’den de bahsetmiş
olduğunu görüyoruz.
Ayrıca birkaç hafta önce yazdığım “Yaklaşan Ramazan” ve “Merhaba Ya Şehr-i
Ramazan” yazılarımda bahsetmiş olduğum “Ramazan’ın bize getirdiği mesajları” Yunus Emre
bundan 700 küsür yıl önce yazdığı “Şehr-i Ramazan Merhaba” şiirinde çok güzel ve özlü
şekilde ifade etmiştir.
Yazımın kalan kısmında görece daha meşhur olanlarına nazaran daha az duyduğumuz
bir takım dizelerine ve özlü sözlerine yer vermek istiyorum;
• “Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil, gönlünü derviş eden hırkaya muhtaç değil”
• “'Yunus der ki ey hoca istersen var bin hacca, hepsinden de iyice bir gönle girmektir”
• “Bir pınarın başına bir testiyi koysalar, kırk yıl orda dursa kendi dolası değil”,
• “Dil söyler kulak dinler, kalp söyler kâinat dinler”
• “Her neyi seversen imanın odur”
• “Ben dost ile dost olmuşum, kimseler dost olmaz bana”
• “Keşke demek için bile geçtir vakit, geçti ömür bir ah ile içi dolu eyvah ile”
• “Elbiseye kan bulaştığı zaman onu yıkamadıkça temiz olmaz. İnsan gönlünden dünya
pasını temizlemedikçe kıldığı namazlar da yerini bulmaz.”
• “Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, aşktan güzel merdiven bulamazsın. Eğer
aşkı bulmaksa niyetin, aramadan duramazsın. “
• “Al gider benden benliği, doldur içime senliği, burada iken öldür beni, varıp orda
ölmeyeyim”
• “Dediler sen de kimsin? Kul demeye utandım. Sırtında olan nedir? Çul demeye
utandım”
• “Tevazuyla varsan, meydan senindir. Cevher senden çıkar, maden senindir”
• “Hem yolun içindeyim, hem yol içimde, yürüyorum içten içe, hiçten hiçe”
• “Hakk'ı gerçek sevenlere cümle âlem kardaş gelir”
Sevgi, hoşgörü, iyilik, samimiyet ve dürüstlük gibi en değerli hasletlere sahip olan fikir
ve gönül insanı Yunus Emre’yi vefatının 703.yılında sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.
SİNAN KALOĞLU, ŞAPKADAN TAVŞAN DEĞİL PUAN ÇIKARDI!